TIP VE MÜZİK
TIP VE MÜZİK
ESRA MELTEM KOÇ
İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ
https://www.researchgate.net/publication/297717586_Ruhun_ve_Bedenin_Gidasi_Gecmisten_Gunumuze_Muzik_ve_Tip
Esra Meltem Koç 1
Duygu Ayhan Başer 2
Rabia Kahveci 2
Adem Özkara 2
1 Ankara Mamak Toplum Sağlığı
Merkezi
Aile Hekimliği Uzmanı,
Ankara
2 Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
Aile Hekimliği Kliniği
Ankara
Ruhun ve Bedenin Gıdası
Geçmişten Günümüze
Geçmişten Günümüze
Müzik ve Tıp
Sanat ve tıp ilişkisi ve sanatın önemli bir kolu olan müziğin insan
hayatındaki önemi yadsınamaz. Müzik sadece bir sanat değil, aynı
zamanda insan hayatının her döneminde önemli yeri olan bir kavramdır;
zihinde ve vücutta olumlu etkileri vardır. Günümüze kadar birçok
medeniyet kendi sosyal ve kültürel düzeyine göre müziğin sağlık üzerine
olan etkisini keşfetmiş; müzik, ritm ve dansı pek çok konuda
kullanmışlardır. Bu makale ile tarihsel pencereden müzik ve tıbbın
ilişkisini değerlendireceğiz.
Anahtar Kelimeler : Müzik, Terapi, Tarih
Ses : aralarında uyum bulunan titreşimler
olarak tanımlanmaktadır ve pek çok canlı tarafından
iletişim için kullanılmaktadır. Daha geniş anlamda
bir ritm, tempo ve ahengi çağrıştıran canlı veya
cansız sistemlerin çıkardığı seslere kâinatın veya
tabiatın musikisi denilebilir (rüzgâr sesi, akan su
veya kıyıya vuran dalganın sesi, kuş cıvıltıları vs).3
Bu bakış açısıyla müzik insanın yaratılmasıyla
birlikte hep var olan ve yaşamın her döngüsünde
ona eşlik eden hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır.
Başka bir deyiş ile de müzik, birtakım duygu ve
düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu
seslerle anlatma sanatıdır (1,2).
Yapılan çalışmalar çocukların melodik
ritimleri algılama ve hatırlama, bir bestedeki
yükselen ve alçalan ses tonlarını fark etme ve
tempo değişikliklerini algılamada özel bir
yetenekleri olduğunu göstermektedir (2,3). İnsan ve
hayvanlarla yapılan bu tür bilimsel çalışmalarla
müziğin canlı organizmalar üzerindeki fiziksel ve
psikolojik etkileri incelenmektedir. Yapılan
çalışmalar yoğun bakım hastalarında müzik
tedavisinin hastalarda ağrı şiddetini ve
anksiyetelerini azalttığını, gevşemeyi sağladığı
gözlenmiştir. Arya ve arkadaşlarının primigravid
sağlıklı hamileler ile yaptığı bir randomize
kontrollü çalışmada antenatal dönemde müziğe
maruz kalan yenidoğanların davranışlarının önemli
derecede ve olumlu etkilendiği belirlenmiştir (4,5).
Son yıllarda geliştirilen fonksiyonel
manyetik rezonans (MR) görüntüleme ve Pozitron
Emisyon Tomografisi (PET) görüntüleri müziğin
beyin ve merkezi sinir sistemi üzerindeki etkilerinin
daha yakından izlenmesinin yolunu açmış ve
“nöromüzik” teriminin tıp literatürüne girmesine
neden olmuştur (4). Müziğin ruh ve beden
üzerindeki tedavi edici özelliğinin hipotalamik
pituatuar adrenal aksta yaptığı modülasyon sonucu
serum dehidroepiandrosteron, epinefrin,
interleukin–6 ve kortizol gibi diğer stres hormon
konsantrasyonlarındaki belirgin azalmalarla ilişkili
olabileceği düşünülmektedir. Müziğin rahatlatıcı
bazı özellikleri inflamatuar markerlarda azalma ve
bağışıklık sisteminin doğal öldürücü hücrelerin
aktivasyonlarının geliştirilmesi gibi biyokimyasal
ölçülebilir stres azaltıcı etkileri ortaya çıkmaktadır
(6,7). İnsanlık tarihinin her döneminde yer alan
müziğin insan sağlığı üzerine çok olumlu etkilerinin
gözlenmesi tarih boyunca müzik ile tedavinin her
toplumda yaygın olarak kullanılmasına neden
olmuştur. Müziğin tedavi amacıyla kullanıldığı en
eski medeniyetlerin başında Sümerler, Babiller,
Asurlar, Şamanlar, Çinliler, Eski Mısır ve
Yunanlılar gelmektedir. Milattan sonra sahne alan
Endülüs, Emevi, Selçuklu ve Osmanlı dönemi
İslam coğrafyası şifahanelerinde müzik farklı ruhsal
ve bedensel rahatsızlıkların tedavisinde yaygın
olarak kullanılmaktaydı (8,9).
Aslı Yunanca olan müzik kelimesi
“musica” sözcüğünden gelmektedir. Birçok
araştırmacıya göre Musica’nın etimolojisi muse-şifa
dağıtan peri veya melek anlamına gelmektedir.
Türkçede müzik yerine musiki kelimesi de
kullanılmaktadır. Eski Yunanlılara göre her türlü
erdemin kökeni olan müzik ruhun arındırılması ve
eğitilmesinde önemli bir rol almaktadır. “Paignio”
bu dönemde hastalıklardan ve dertlerden
kurtulmayı sağlayan neşe ve sevinç içeren şarkılara
verilen isimdir. Apollon’un oğlu, eski Yunan
müzisyeni Orpheus’un lir adı verilen bir çalgı
çaldığı bilinmektedir. İnanışa göre lir insanların
sıkıntılarını, dertlerini gideren bir çalgıdır. Tıbbın
babası sayılan Hippocrates’ in de 2400 yıl önce,
hastaları ilahiler eşliğinde tapınağa götürdüğü
bilinir. Xenokrates, Hipocrate, Asclepiade, Colinos
Areteus, Cacleius, Theofraste, tıbbi tedaviden fayda
görmeyen hastalarda müzik tedavisini kullanmıştır
(8-12). M.Ö. 9. yüzyılda yaşayan Yunan şairi
Homeros yazmış olduğu Odyssiea adlı eserinde,
müziğin kanamaya karşı iyi geldiğini iddia etmiştir.
Ayrıca ameliyatlarında müziği kullanarak, etkili
olduğunu göstermiştir. M.Ö. 585–500 yıllarında,
yaşayan filozof ve matematikçi Pythagoras,
umutsuzluğa düşen ve çabuk öfkelenen hastaları
tedavi edebilmek için çeşitli yollar araştırmıştır.
Bunun için farklı melodiler ile tedavi fikrini öne
sürmüştür. Aesculape ise sağırlığın tedavisi için
trampet kullanmıştır. Yunanlıların büyük
filozoflarından olan Sokrates’in öğrencisi Platon’
da (Eflatun) M.Ö. 400 yıllarında ahenk ve ritimle
müziğin ruhun derinliklerine etki ederek kişiye
hoşgörü ve rahatlık sağladığından bahsetmektedir
(8,10,11).
Xenokrates, akıl hastalarını at
kemiklerinden veya içi boşaltılmış bir çeşit bitki
sapından yapılmış aletlerle musiki çalarak tedavi
ediyordu. M.S. 5. yüzyılda Afrikalı bir hekim olan
Caeleius Aurelianus, kronik hastaları tedavi etmek
için obua çalmayı öneriyor ve özellikle bazı
psikiyatrik hastalıklarda müziğin etkili olduğunu
savunuyordu. Celsus ve Areteus, Roma’da müziğin
ruhu rahatlatıp yatıştırdığını ve ruh hastalarını
tedavi etmede faydalı olduğunu belirtmiştir. Eski
Roma’da müziğin sara, histeri, böcek sokmaları,
mikrobik hastalıklar, konuşmama ve ağrılar için
kullanıldığı bazı kaynaklarda yazılı olarak
belirtilmiştir. Özellikle histeri hastalarının flüt ile
tedavi edildiğine dair yazılı kaynaklar
bulunmaktadır. Roma hekimlerinden
Asclepiades’in psikiyatrik hastalıkların tedavisinde
müzik terapisini kullandığı da bilinmektedir (8).
Eski Mısır’da hastalara tedavi öncesinde
müzik dinletilir, böylece hastaların tedavi öncesinde
büyük bir güç kazandıkları düşünülürdü. Ayrıca
doğum sırasında da müziği kullandıkları
bilinmektedir. Meşhur Çin filozofu Konfüçyus
“müzik ile insanlar arası ilişkilerin düzeldiğini,
“müzik ile insanlar arası ilişkilerin düzeldiğini,
gözlerin parladığını, kulakların keskinleştiğini,
kanın hareketi ve dolanımının sakinleştiğini” ifade
ederek müziğin insan vücudu üzerindeki etkilerine
dikkati çekmiştir. Çin toplumunda gür ses veren
“Lo” isimli gong kötü cinleri ve ruhları hastanın
yanından uzaklaştırdığı inancı ile hastalara iyi
olmaları için çalınırdı (8,10).
Türklerde müzik kültürü, Türk tarihi kadar
eskiye dayanmaktadır. Yaklaşık 6000 yıldan daha
uzun süreye dayanan bir geçmişten söz
edilmektedir. Türk tarihinde Altay Türk kültürü
M.Ö. 3000’li yıllardan başlayarak Türk müzik
kültürünün temellerini oluşturmuştur ve göçler
sayesinde kültür dört bir yana yayılmıştır. Türkler
üflemeli, vurmalı, telli çeşitli müzik enstrümanları
kullanmışlardır.12 Bunlardan kopuz veya saz Orta
Asya döneminde iyi ruhları çağırıp kötü ruhları
uzaklaştırdığına inanılan, tedavi edici kabul edilen
bir çalgıdır. Davullar hasta tedavisinde ve dini
törenlerde özellikle ölüler, ruhlar, cinler ve perilerle
irtibat kurarak hastaları tedavi ettiğine inanılan
“şamanlar (trans ustaları)” tarafından kullanılmıştır
(12,13). Altay, Kırgız, Kaşgar Türklerinde, dansı
ve müziği hastalıkların tedavisinde kullanan
“Baskı” ve “Kam” adı verilen hekimler vardı. Bu
hekimlerin seans boyunca şiir, müzik, dansı
sanatsal bir biçimde birleştirerek trans ile iyileştirici
özelliği olduğuna inanılırdı. Çok yaygın olarak
bilinmese de Özbekistan’da da “Kinne Yöyücüler”
denilen, şarkı ve dansla nazar değen hastanın
ruhundan şeytanı uzaklaştırdığına inanılan kişiler
olmuştur (8,12,13).
İslamiyet’in ilk yıllarında müzik insanı
dini vazifelerinden uzaklaştıracağına, zevk ve
sefaya yönelteceğine inanıldığı için hoş
karşılanmamıştır. Ancak sonraları Peygamber
Efendimiz Hz. Muhammed’in Kuran-ı Kerim’in
güzel okunmasından memnuniyet duyması ile
toplumun müziğe bakış açısı değişmiştir. Zamanla
kişiler kültürlerinin yöresel müziklerine göre Kuran
okumaya başlamışlardır. Böylece kademe kademe
insanların yaşamlarına giren müzik, devletin ileri
gelenlerinin ilgisi ile gelişmeye devam etmiştir ve
Abbasiler döneminde ise yüksek bir seviyeye
ulaşmıştır. Abbasiler döneminde yaşayan ünlü
Türk-İslam bilgini ve filozofu Farabi, Kitab ül
Musiki adlı eserinde müziği nazari açıdan açıklamış
ve müzik enstrümanlarından bahsetmiştir (12,13).
İslam tarihinde sufiler müzikle ilgilenmiş
ve ruh hastalıklarının tedavisinde kullanıldığından
bahsetmişlerdir. Bu dönemlerde yaşamış olan
Zekeriya Er-Razi (854–932), Farabi (870–950) ve
İbni Sina (980–1037), ruhi hastalıklarda müzik
kullanımının öncüsü olmuşlardır (12,13).
Farabi, “Musiki ul Kebir” eserinde
müziğin astronomi ve fizik ile olan ilişkisini ele
almıştır. Farabi, Türk Müziği makamlarının ruh
üzerine olan etkilerini şu şekilde sınıflandırmıştır
( 8,12,13 )
MUSİKİ MAKAMLARI VE TIP
1. Rast makamı: İnsana sefa (neşe-huzur)
verir.
2. Rehavi makamı: İnsana beka (sonsuzluk
fikri) verir.
3. Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem
verir.
4. Büzürk makamı: İnsana havf (korku) verir.
5. Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti,
güven hissi verir.
6. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık
verir.
7. Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
8. Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
9. Saba makamı: İnsana cesaret, kuvvet
verir.
10. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
11. Hüseyni makamı: İnsana sükûnet, rahatlık
verir.
12. Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçak
gönüllülük) verir.
İbni Sina musikiyi, Farabi’nin eserlerinden
öğrenip tıp mesleğinde uyguladığını, Kitabü-ş Şifa
adlı eserinde “Tedavinin en iyi yollarından, en
etkililerinden biri hastanın akli ve ruhi güçlerini
arttırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek
için cesaret vermek, hoşa gider hale getirmek ona
en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla
biraraya getirmektir” diyerek belirtmiştir (12,13).
Safiyuddin Urmevi, 13.yüzyılda yaşamış,
Türk Musiki sistemini ilmi şekilde ortaya koymuş
ve mugni, santur ve nüzhe gibi çalgıları icat
etmiştir. 1360–1435 yılları arasında yaşamış Hoca
Abdülkadir Meragi büyük bir bestekâr, musiki
bilgini, hanende ve sazende olarak tanınmaktadır.
Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled Anadolu’da
Mevlevi kültürünün oluşmasına, Itri ve İsmail Dede
Efendi Türk Sanat Müziği’nin gelişmesine katkıda
bulunan isimlerdir. Klasik Türk Müziği ve Mevlevi
müziğinin yanı sıra Hoca Ahmet Yesevi’nin şiirleri
ve Bektaşi nefesleri ile Türk Halk müziği de çok
büyük bir gelişme göstermiştir (12,13).
Türk tarihinde ilk müzikle tedavi
çalışmalarının Selçuklu ve Osmanlılar döneminde
uygulandığı görülmektedir. Darüşşifa, hastaların
tedavi edildiği mekân anlamına gelmektedir. Orta
Asya Türkleri Darüşşifa yerine Darülmerza,
Selçuklular Darülafiye, Osmanlılar Darüssıha,
Şifahane, Bimarhane ve Tımarhane terimlerini
kullanmışlardır (12,14).
Selçuklular döneminde müzikle tedavi
yapılan hastaneler; Nureddin Hastanesi (1154),
Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı
(1206), Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası ve
Amasya Darüşşifası (1308)’dır (14).
Osmanlılar döneminde müzikle tedavi
yapılan hastaneler Fatih Darüşşifası(1470), Edirne
II. Bayezid Darüşşifası(1488) ve Süleymaniye
Darüşşifası (1557)’dır. Bayezid Darüşşifası’nın iki
avlu ve bir ana blok olmak üzere üç bölümden
oluşan 30 yataklı akıl ve ruh hastalarının su ve
musiki sesi ile tedavi edildiği bir şifahane olduğu
kayıtlarda ifade edilmektedir. Evliya Çelebi bu
şifaheneden “Bayezid Veli hazretleri
vakıfnamesinde” hastalara deva, dertlilere şifa,
divanelerin ruhuna gıda ve def’i sevda olmak üzere
on adet hanende (şarkı söyleyen) ve sazende (saz
çalan) gulam tayin etmiş ki, üçü hanende biri
neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu,
biri çengi, biri cenk santurcu, biri udcu olup haftada
üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı
icra ederler. Allah’ın emri ile nicesi saz sesinden
hoşlanır ve rahat ederler. Doğrusu musiki ilminde
neva, rast, dügah, segah, çargah, suzinak makamları
ona mahsustur. Ama zengüle makamı ile buselik
makamında rast kara kılsa insana hayat verir. Bütün
saz ve makamlarda ruha gıda verir.’ şeklinde
bahsetmektedir (12,14).
Osmanlı şair hekimlerinden Şuuri Hasan
Efendi (ö.1639) “Tadil-ül Emzice” adlı eserinde
makamların hangi vakitlerde icra edileceğini şu
şekilde belirtmiştir (8,12):
Rast ve Rehavi Makamları: Seher zamanları
etkilidir.
Hüseyni Makamı: Sabahları etkilidir.
Irak Makamı: Kuşlukta (sabah ve öğle arası )
etkilidir.
Nihavend Makamı: Öğleyin etkilidir.
Hicaz Makamı: İki ezan arası etkilidir.
Buselik Makamı: İkindi (öğle ile akşam arası)
etkilidir.
Uşşak Makamı: Gün batarken etkilidir.
Zengüle Makamı: Gurubdan (güneş battıktan
sonra) etkilidir.
Muhalif Makamları: Yatsıdan sonra etkilidir.
Rast Makamı: Gece yarısı etkilidir.
Zirefkend Makamı: Gece yarısından sonra
etkilidir
Tokatlı Mustafa Efendi’nin talebesi Hekimbaşı
Gevrekzade Hasan Efendi “Emraz-ı Ruhaniyeyi
Negama-ı Musikiye” adlı eserinde çocuk
hastalıklarına hangi makamın iyi geldiğini şu
şekilde belirtmiştir (8,13):
Rast Makamı: Felçle birlikte giden
hastalıklarda etkilidir.
Irak Makamı: Menenjit ve hırçınlıkta etkilidir.
Isfahan Makamı: Zihin açıklığı verir ve
zekânın keskinliğini artırır. Kalpte ferahlık
duygusu yaratır. Ateşli hastalıklardan korur.
Zirefgend Makamı: Felç, ağızda felç, sırt
ağrısı, eklem ağrıları ve kamburluk
durumlarında çok tesirlidir.
Rehavi Makamı: Baş ağrısına, burun
kanamasına, balgam oluşturan üst solunum
yolu hastalıklarına iyi gelir.
Büzürk Makamı: Beyin ve ensede ortaya çıkan
şiddetli hastalıklarda kuvvetsizliği ortadan
kaldırmak için kullanılır.
Zengük Makamı: Kalp hastalıkları, karaciğer
hastalıkları, mide yanması ve beyin
hastalıklarında kullanılır.
Hicaz Makamı: idrar zorluğunda kullanılır.
Buselik Makamı: Beyindeki düşünce
yoğunluğunu azaltıcı etkisi vardır. Göz ve
kalça ağrılarında da etkilidir
Uşşak Makamı: çok küçük çocuklarda
dinletilirse tüm organlarına ferahlık verir.
Hüseyni Makamı: Ferahlık duygusu veren bu
makam, karaciğer ve kalp iltihabını gidermede
etkilidir.
Neva Makamı: Ergenlik çağına gelmiş
çocuklarda kalça ağrılarında etkilidir. Ayrıca
kötü ve sıkıntılı fikirleri sevinç ve sakinlik
veren duygulara dönüştüren bir makamdır.
Tarih boyunca devam eden müzikoterapi
çalışmaları günümüzde de tüm dünyada devam
etmektedir. Türkiye’de de son yıllarda pekçok
merkezde benzer çalışmalar yapılmaktadır. 2005-
2006 yıllarında 40 kontrol, 40 deney grubu toplam
80 gebenin katıldığı indüksiyon uygulanan primipar
gebelere travayda verilen eğitim ile dinletilen
müziğin doğum sürecine etkisi (Ersanlı, 2007) adlı
çalışmada deney grubundaki gebelere eğitim
verilmiş, doğum ağrılarına iyi geldiği bilinen
Rehavi makamındaki müzik birer saat arayla, her
saatte 20 dakika olmak koşulu ile en az 6 kez
dinletilmiş, kontrol grubundaki gebelere eğitim
verilmemiş, müzik dinletilmemiştir. Araştırma
sonucunda indüksiyon uygulanan primipar gebelere
travayda verilen eğitim ile dinletilen müziğin
doğum sürecine olumlu etkileri olduğu saptanmıştır
(15). 2007 yılında Gazi Üniversitesi Algoloji
Bölümünde bel, boyun ve baş ağrısı çeken 20 hasta
ile ağrılı hastalarda Türk Müziği ile tedavinin
etkinliği araştırılmıştır. Hastaların terapi öncesi ve
sonrası ağrı şiddetleri (0 ile 10 arasında) verbal
numerik skala (VNS) ile değerlendirilmiştir ve
hastaların ağrı dereceleri ile terapi öncesi ve
sonrasında anlamlı bir fark çıkmıştır. Ayrıca
hastaların terapi öncesi ve sonrası ACTH ve
kortizol stres hormonlarında da %40 azalma tespit
edilmiştir (Babacan, vd. 2008) (15).
2009 yılında Ege bölgesinde bir Araştırma
ve Uygulama Hastanesinin Pediatri Kliniklerinde
46 hemşire ve doktor ile müziğin klinikte kullanımı
hakkındaki görüşlerini belirlemek için yapılan
çalışmada bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı
belirlenmiştir (16). Müzik ile tedavinin insan
hayatındaki olumlu etkileri tarihin her döneminde
anlaşılmış ve pek çok medeniyet tarafından
uygulanmıştır. Günümüzde de müzik ile tedavi için
Avrupa, Amerika ve Güney Amerika ülkelerinde
lisans ve yüksek lisans eğitim programları vardır;
ayrıca bu alanda dernekler kurulmakta, bilimsel
kongreler ve konferanslar düzenlenmektedir. Mısır,
Letonya, Japonya gibi Türkiye de müzikle tedavi
eğitimi için yurt dışına öğrenciler göndermeli,
müzik profesyonellerinin ilgisini bu alana çekmeli
ve tıp, psikoloji sosyoloji gibi alanlarda çalışan
kişilerin bu konuda çalışmalar yapmasını teşvik
etmelidir (15 )
KAYNAKLAR
1. Türk Dil Kurumu. http://www.tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 19.03.2013).
1. Türk Dil Kurumu. http://www.tdk.gov.tr (Erişim Tarihi: 19.03.2013).